Bugünkü söyleşi konuğum işinin ehli, uzman psikolog Elif Kandaz Küçükfidan. Son dönemde psikolojiye dair pek çok şeyden ve her geçen gün artan psikolog ihtiyacının nedenlerinden bahsedeceğiz.
Elif hanım öncelikle sizi Onedio.com okuyucuları ile tanıştırmak isterim. Elif Kandaz Küçükfidan kimdir?
1978 İstanbul doğumluyum ama İzmit’te büyüdüm. Mesleki bilgilerimin ilk adımlarını 1996 yılında Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümünde atmaya başladım. Uzmanlığımı Kocaeli Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nın açtığı Psikolojik Travma programından aldım ve son olarak Üsküdar Üniversitesi Psikoloji programında doktoramı tamamladım. Stajlar dahil çalışma hayatımda 22. yılımı doldurdum diyebilirim. Bu süreçte diyaliz hastası ve yakınlarının rehabilitasyon ve psikoeğitimleri, engelli bireylerin ruhsal rehabilitasyonları, geriatrik yani yaşlı bireyler için güçlendirme programları, Alzheimer demans yakınları için güçlendirme programları başta olmak üzere psikoloji ve klinik psikolojinin birçok alanında uygulama yaptım. hastalar, psikotik hastalar. psikososyal beceri eğitim programları, buz hokeyi grubuna motivasyon, öfke kontrolü eğitimi. Tüm bunların yanı sıra hem yataklı servislerde hem de polikliniklerde görev almaya devam ettim. Son 3 yıldır kendi terapi merkezimde danışanlarıma hizmet vermeye devam etmekteyim. Tabii hayatım sadece işten ibaret değil ? Tüplü dalış, fotoğrafçılık, seyahat ve irili ufaklı hobilerim de var.
Bu mesleği seçmenizdeki en büyük etken nedir?
Psikoloji mesleğini seçmeye karar verme sürecim, psikolojiye olan ilgim ve konularına olan merakım ile başladı. Aslında biraz da mizacım beni yönlendiriyor diyebilirim.
Ağırlıklı olarak travma terapisi üzerine mi çalışıyorsunuz? Genel bir bilirkişi değerlendirmesi yapacak olursanız, biz travmatik bir toplum muyuz?
Bildiğiniz gibi içinde yaşadığımız coğrafi şartlar doğal afetlere müsait. Aynı zamanda toplum tarihine baktığımızda savaşlar ve göçlerle dolu olduğunu, ülkemizin her yerinde terör eylemlerinin her an meydana gelebileceğini görürüz. Travma yaşamadığını söylemek zor. Aslında bu duruma “kitlesel travma” olarak bakmak daha doğru olacaktır. Ancak şunu da eklemeliyim ki travmatik olaylar herkeste birebir etki göstermeyebilir. Bazı insanları olumsuz etkilerken, bazı insanları da olgunlaştırıp güçlendirebilirler. Biz buna “travma sonrası gelişim” diyoruz. Olgunlaşan birey, kendi dayanıklılığını, çevresindeki pekiştirme birimlerini, hayattaki farklı olasılıkları görerek kendini geliştirmeye yönelir. Olumsuz etkilenen seyirciler ise dünyanın daha tehlikeli hale geleceğini, hayatın anlamsızlaşacağını ve her an başlarına kötü bir şey geleceğini bekleyebilir, rutin hayatından kopabilir, kalbi sıkışabilir. Daha önce girişimci oldukları durumlarla karşı karşıya kalabilirler, inançlarına rağmen kendilerini tehlikede hissedebilirler, kaçınma davranışları ortaya çıkabilir, yaşam alışkanlıkları değişebilir. . Nüfusun yarısından fazlası travma geçirirse hayatın nereye gidebileceğini düşünebilirsiniz.
İşinizin en zor yanları neler?
İlk yıllarda mesleğin daha zor olduğunu söyleyebilirim. Hem deneyimsizliğiniz hem de genç olmanız dinlediğiniz hikayelere daha duyarlı yaklaşmanıza neden olabilir ama bu profesyonelce tepki veremeyeceğiniz anlamına gelmiyor tabii ki işinize tüm gücünüzle sahip çıkıyorsunuz ama etkisi biraz daha devam eder. Ortaya çıkan olguya çözülmesi gereken bir durum olarak bakmaya başlıyorsunuz ki bu da işinizi kolaylaştırıyor elbette. Bunun dışında istemeden agresif hastalarla karşılaşabilir ya da sizinle duygusal bağı olan danışanlarınız olabileceği gibi kontrolsüz bir şekilde duygusal bağ geliştirdiğiniz danışanlarınız da olabilir, bu da terapi sürecinde objektif olmanızı engeller. . Aslında terapistin geçmiş deneyimleri, anlık duyguları, kendisi hakkındaki farkındalık düzeyi ve savunma sistemleri meslekten daha zorlayıcıdır demek daha doğru olabilir.
Danışanların pandemi öncesi ve sonrası ruh halleri arasında sizce bir fark var mı? Peki ya pandemi sonrası insanlarda ortaya çıkan ve gözünüze çarpan çok özel bir ruhsal kararlılık?
Değil mi .. gözle görülür farklar tespit ediyoruz. Pandemi en şiddetli haliyle 2,5 yıl sürdü ve çok uzun bir süre 2,5 yıl boyunca insanlar her günü aynı günü yaşıyormuş gibi yaşadılar, birinin diğerinden farkı yoktu, korkuyor ve kısıtlanıyordu. hücrede yaşasalar.. Bu süreçte bir çok rutinini değiştirdi, hijyen alışkanlıklarını değiştirdi, iletişim tarzlarını değiştirdi, temas ortadan kalktı mesela boşluk girdi ve hala etkilerinin devam ettiğini görüyoruz. Kliniğimize gelen danışanlarımızda saflık takıntısının alt türlerinden biri olan bulaşma takıntısında belirgin bir artış gözlemledik, bunu yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu, depresyon ve travma sonrası gerilim bozukluğu izledi.
Peki, bildiğim kadarıyla psikologların odası yok ve bu konu mesleğinizin suiistimal edilmesine neden oluyor ve alanında uzman olmayanlar bile apartman üniversitelerinde yüksek lisans yapıp uzman psikolog oluyorlar. . Bunu nasıl görüyorsunuz?
Ah, önemli kanayan yaramız, psikoloji camiasıyla ilk kez 1996 yılında tanıştım, o zamandan beri derneğimizin bir oda kurma çabası içinde olduğunu bildiğim ve şahit olduğum ve bunun öncesinden geldiğini biliyorum.
Kimseyi karalamak istemem ama bir meslek hukukumuz olmaması ve bazı konuların şüpheli olması bizi çok zorluyor açıkçası isteyen bir şekilde insanların ruh sağlığına dokunabilir. Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim, çok bilinçli bir şekilde koçluk yapan arkadaşlarım var, onlara diyecek sözüm yok ve psikolog gibi davranma eğilimleri yok. Apartman üniversitelerle ilgili bir şey söylemek istemiyorum aslında orada akademisyenler de var, bu öğrenci meselesi yani psikolojiyi ne kadar ciddiye aldıkları ve meslek etiğine uygun hareket etme eğilimleri. Sonuçta özellikle klinik psikoloji uzmanlık eğitiminde insanlara emanet edilecektir. Onsuz mezun olmanın gerçek olmadığını düşünüyorum.
Son dönemde meslek etiğine uymayan, televizyonda ve sosyal medyada kendini psikolog kılığına sokan, kıyafetle boy gösteren kişiler ortaya çıktı. Bu olaya bakış açınız nedir ve mesleki anlamda sorun yaratacağını düşündüğünüz şeyler var mı?
Mesleki nitelikler olmaksızın yapılan tüm müdahaleler, özellikle bu müdahaleler TV veya sosyal medya gibi yayın organlarında olduğunda, ne yazık ki toplumun ruh sağlığını olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Terapötik müdahaleler kişiye özeldir, bir kişiye uygun olan müdahale bir başkasına asla uygun olmayabilir bu yüzden genelleme yapmak doğru değil, bilgilendirici olanları hariç tutuyorum tabi ki.
Çok bilgilendirici oldu, çok teşekkürler .
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederiz.
instagram
heyecan
bağlantılı
Facebook
lapseki-ajans.xyz